25 Ocak 2010 Pazartesi

TÜRKÇE KATINDA YAŞAMAK

Seslenir seni bana “sonsuz”

Der ki çoğal,

Der ki uzun mutluluğuna

Usun iyiliğin doğruluğun,

Bir bilinmeyenden bir bilinene dek

Türkçe, varolduğumuz.



Türkçe, nice desem seni,

Onca güzelim.

Görünmek derinleşmek,

Dolmak;

Seni düşünürük düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal,

Anlarım onca.



Bir bölü beş, bir bölü dokuz,

Bir bölü bin üç!

Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır,

Ta doğudaki balık,

Duyar kokusunu

Ta batıtaki yoncanın.



Seslenir seni bana yakın uzak,

Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline,

Tutsak uluslar var ya geceler boyu

Onlar için

Yitik özgürlükler için,

Türkçe, haykırmak



O süre yaradılış dar iken

Düz iken, yassı iken,

Daha’lar

Daha’lar

Daha’lar daha’lara karışmış,

Sınırlığın getirmiş yarınları.



Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta,

Diyemez iken,

Artısı eksisi almış götürmüş

Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını

Sıcak uzun,

Bir kişiler geleceğine.



Seslenir seni bana bir duru su

İçinde masallar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,

yankılanır

Alandan alana, uçsuz bucaksız,

Evrenden akınlarının uğultusu.



Ama bağışla beni unutmuş;um,

Yıldızı güneşini ayını, utanmadan.

Öyle köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarından

çırılçıplak,



Unutmuşum ana demesini bile,

Öykünmüştüm türküsünü ellerin,

Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni.



İşte and içiyorum,

Bütün ölüler adına

Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,

Varacağım deyişine gündüz gündüz,

Varacağım tanrıya dek,

Soluğumda soluğun



Seslenir seni bana “Ova”m, “Dağ’ım,

Nere gitsem bulur beni arınmış.

Bir çağ ki akar ötelere,

Bir ak … ki yüce atalar, bir al … ki ulu oğullar,

Türkçem, benim ses bayrağım



Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder